تقديمات حديثة

  • SON HURAFE DEİZM

    Selçuk Gezgin (Siirt University, 2021-06-01)
    Peygamberliğe iman yalnızca İslam'ın değil aynı zamanda diğer semavi dinlerin ortak iman esaslarından birisidir. Ancak tarihi süreç içerisinde peygamberlik kurumuna pek çok itiraz yapılmıştır. Hatta bu itirazları peygamberliğin ilk ortaya çıktığı andan itibaren başladığını söylememiz yanlış olmayacaktır. Zira semavi kitaplar peygamberlerin hayatından bahsederken pek çok itirazla karşılaştıklarını nakletmektedirler. Günümüzde ise nübüvvet kurumuna yapılan itirazlar bitmemiş, aklın tek başına yeterli olduğu sloganıyla bu itirazları yapmayı deizm göğüslemiştir. Deistlerin iddialarının doğru bir şekilde değerlendirilmesi ve itirazların sağlıklı bir şekilde cevaplanabilmesi için deizmin doğru bir şekilde tanınması gerekmektedir. Biz de bu çalışmamızda Adnan Bülent Baloğlu'nun Şubat 2021 tarihinde yayınlanan Son Hurafe Deizm adlı eserini tanıtmayı hedefledik. Eser çok veciz bir şekilde deizmin ne olduğunu açıklamakta, okuyucuların zihinlerinde deizm şemasıyla ilgili eksik bir nokta bırakmamaktadır.
  • İslâm Hukukunun Erken Döneminde Ceza Yargılamasında Alenilik

    Betül Acar (Siirt University, 2021-12-01)
    Modern hukukta alenilik, terim olarak, yargılamanın kamuya açık şekilde yapılmasını ifade eden bir ilkenin adıdır. Hukuk dilinde “aleniyet ilkesi” denildiğinde kastedilen kural olarak budur. Aleniyet ilkesi, toplumda yargıya ve hukuka güvenin sağlanması, dava taraflarının haklarının korunması ve kamu vicdanında adalet duygusunun tatmin edilmesi bakımından önemlidir. Bunun için de öteden beri yargılamanın kamuya açık gerçekleşme gerekliliği üzerinde durulmuş ve bu husus günümüz hukuk düşüncesinde önemli bir ilke olarak yerini almıştır. Bu makalenin amacı, hukuk tarihinde önemli bir yeri olan aleniliğin tanımı yapılarak, İslâm hukukunun erken döneminde ceza yargılamasında aleniliğin nasıl sağlandığını tespit etmektir. Yargılamada alenilik, tarihin eski devirlerindeki imkânlar nispetinde doğrudan katılım ile sağlandığından, İslâm hukukunun erken döneminde kullanılan muhakeme mekânlarının tespiti konu açısından son derece önemlidir. Bu konuda mahkemelerin kurumsal nitelik kazanmasından önce karşımıza mescitler ve kamuya açık diğer mekânlar çıkmaktadır. Ayrıca yargılama sürecinin işleyişinde uygulanan prosedür, çeşitli işlemlerle görevlendirilen yardımcılar ve yargılama şahitleri de sürecin aleni olmasına katkı sağlamıştır.
  • Çocukların Mescidlerden Uzak Tutulmasını Bildiren Rivayetin Tahrîc ve Tahlîli

    M. Sabih Aydın; Uğur Erman (Siirt University, 2022-12-01)
    İslâm dininde toplu ibadetin merkezi durumunda olan mescidler hicri ilk asırlarda ma’bed olma özelliklerinin yanında okul, hastane, imarethane, misafirhane, karargâh, mahkeme, toplantı salonu gibi çok amaçlı kullanılmış; birçok dini, siyasi ve toplumsal işlevi bünyesinde toplayan merkez konumunda olmuştur. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) namazların topluca kılınmasının önemine ve faziletine dair teşvikleri Müslümanların camilerde beraber saf tutulmasını sağlamıştır. Mescid ve camilerde tutulan saflarda yetişkinlerle beraber çocuklar da yer almış ve verilen eğitim-öğretim faaliyetlerine de katılmışlardır. Camilerde Kur’an Öğretim Programları, Yaz Kur’an Kursları gibi belirli zaman periyotları içerisinde çocuklara yönelik Kur’an-ı Kerim ve temel dînî bilgiler kursları verilmektedir. Ancak, çocukların camilerde zaman zaman huzur ve sükûneti bozdukları, caminin demirbaş eşyalarına zarar vermeleri gibi gerekçelerle çocukların camilere gelmesi hoş karşılanmamaktadır. Bu zaviyeden hareketle hadis kaynakları tarandığında çocukların mescidlerden uzak tutulması ile bazı rivayetlere rastlanılmaktadır. Söz konusu rivayetlerde sadece çocukların değil aynı şekilde delilerin, alım-satım yapanların, yüksek ses tonuyla konuşanların, tartışanların, birbirine kılıç çekenlerin mescitlerden uzak tutulması istendiği gibi had cezalarının mescitte infaz edilmemesi de istenmektedir. Bu itibarla çalışmanın boyutu göz önünde bulundurularak sadece çocukların mescitlerden uzak tutulmasını içeren rivayetlerle sınırlandırılmıştır. Söz konusu rivayetlerin tahrîcleri yapılmış, rivayetler sened ve muhteva tenkidine tabi tutulmuştur. Bu metot çerçevesinde sened zincirinde varsa cerh edilen râvîler tespit edilmiş, söz konusu râvîlerin cerh-ta’dîl durumu ve bu durumun rivayetin sıhhatine etkisi ortaya konulmuştur. Rivayetler araştırılırken asli hadis kaynaklarına müracaat edilmiştir. Çalışmadaki nihai amaç bahse konu rivayetlerin hem sened hem muhteva açısından sıhhatini tespit etmektir. Çalışmanın sonunda rivayetlerin hem sened hem metin açısından zayıf kaldığı kanaatine varılmıştır.
  • Ehl-i Sünnet’in Kozmoloji Anlayışında Eş’arî’nin Rolü/Etkisi

    Veysel Eliş (Siirt University, 2021-06-01)
    Bu çalışma Ebü’l-Hasan el-Eş’arî’nin (ö. 324/935-36) âlem anlayışının Ehl-i Sünnet’in kozmoloji anlayışına etkisini ihtiva etmektedir. Bu bağlamda onun âlem ve âlemin unsurlarına (cevher, araz, cisim, mekân, hareket, nedensellik) yönelik fikirleri ele alınıp irdelenmeye çalışılmıştır. Eş’arî’nin, mensubu olduğu Mu’tezile’den ayrıldıktan sonra dakîk konularda aldığı birikimi kendi yöntemiyle nasıl mezcettiği ve başta Eş’arî’lik ekolü olmak üzere Ehl-i Sünnet ekolüne aktardığı tespit edilmiştir. Bu açıdan Eş’arî’nin mezkûr fikirlerinin Ehl-i Sünnet’in kozmoloji anlayışında yer edinip-edinilmediğine değinilmiştir. Öte yandan Ehl-i Sünnet’in kozmoloji anlayışının kurulmasında başat rol oynayan kelâmcının Bâkıllânî (ö. 403/1013) olduğu yönündeki iddialara da cevap verilmeye çalışılmıştır. Bu iddiaların aksine Eş’arîlik ekolünün kurulmasına öncülük eden Eş’arî’nin dakîk konulardaki görüşlerinin Ehl-i Sünnet’in kozmoloji anlayışının meydana gelmesinde öncü rol oynadığına yer verilmiştir. Çalışma Eş’arî’nin âlem anlayışı ve bu anlayışın Ehl-i Sünnet’in kozmoloji anlayışına etkisi ile sınırlı tutulmuştur. Öte yandan yer yer diğer kelâm ekollerinin ve kelâmcıların dakîk konulardaki görüşlerine de başvurulmuştur. Bu minvalde argümanlar getirilmeye ve analiz edilmeye çalışılmıştır. Çalışmada ayrıca deskriptif ve mukayese yöntemi kullanılmıştır.
  • Kuzey Afrika İbâdiyye’sinde Kelâmî Düşünce

    Mahmoud Benras (Siirt University, 2023-06-01)
    İbâdiyye, köken itibariyle ilk İslâm mezheplerinden olup günümüze kadar varlığını koruyabilen az sayıdaki İslam mezheplerinden biridir. İbâdiyye mezhebi günümüzde Umman Sultanlığı, Kuzey Afrika ve Tanzanya gibi farklı bölgelerde yaşam alanı bulmaktadır. Ancak İbâdîler ile ilgili yapılan araştırmalar diğer mevcut ve mensubu kalmamış fırkalara nazaran daha az sayıdadır. İbâdiyye, hicri birinci yüzyıla kadar dayanan ve büyük fitne olayları diye bilinen hadiseden sonra ortaya çıkan bir gruptur. Bu grup ilk dönemde Hâricîlerin yanında yer alırken zamanla siyasi ve düşünce yapısı itibariyle onlardan ayrılmıştır. Hâricîler erken dönemden itibaren tarih sahnesinden silinmelerine rağmen İbâdîler bugüne kadar varlıklarını sürdürmeyi başarmışlardır. Fakat birçok araştırmacı, İbâdîlerin hâlâ Hâricîlerin bir kolu olarak varlıklarını sürdürdüklerini düşünmektedir. Bu makalede Kuzey Afrika İbâdîlerinin kelâmi düşünceleri ele alınmıştır. İbâdîler genel olarak Hâricîlerden siyasi ve ideolojik olarak ayrılmışlardır. Özel olarak Kuzey Afrika İbâdîleri, Hâricîlerden ve aynı zamanda genel İbâdîlerden farklılıklarıyla ayırt edilmektedir. Bu farklılıkların özlerini anlayabilmek için arkasında duran ve yol gösteren düşünceyi tespit etmek gerekir.
  • Din ve Mizah

    Eminenur Beyazkılınç (Siirt University, 2022-06-01)
    Sosyal etkileşimin en esnek araçlarından biri olarak görülen mizah, geçmişten bugüne önemli bir ilgi alanı olagelmiştir. Son yıllarda sosyal medyanın yayılmasıyla hemen her olayın mizah açısından yorumlanması mizaha olan ilginin göstergesi olarak kabul edilebilir. Mizah insana ait olan hemen her şeyi konu edindiği gibi dini temaları da konu edinmektedir. Bu açıdan bakıldığında mizah, mizahi tutum ve dindarlık biçimleri arasındaki ilişkiler Din Psikolojisinin araştırma konusuna girmektedir. Yusuf Emre tarafından doktora çalışması kapsamında hazırlanan “Din ve Mizah” adlı eser, mizah anlayışı ile dinî yaşayışın farklı görüntüleri arasındaki ilişkiyi kuramsal ve uygulamalı olarak araştırmak amacıyla hazırlanmıştır. Kitap, Giriş, Kuramsal Çerçeve, Araştırma ve Yöntem, Bulgular, Tartışma ve Yorum, Sonuç olmak üzere yedi bölümden oluşmaktadır.
  • NEO-RACISM IN THE AGE OF POPULISM: THE IMMIGRANT CRISIS IN EUROPE

    Mehmet Anık (Siirt University, 2021-06-01)
    In recent years, there has been a global increase in populist politics aimed at manipulating the public’s feelings and gaining political interest. The tremendous developments in communication technology spread populist discourses more, and thus causes the perception that we live in an age of populism. This research article on the immigrant crisis in Europe focuses on the populist discourse that has a neo-racist tendency about anti-immigration. Within this framework, some populist discourses of European politicians are analysed, and secondary quantitative data related to this issue is used. Especially in situations of social, political and economic crisis, immigrants in European countries are stigmatized as the main culprits. This stigma, which is seen not only in the far right but also sometimes in left politics, is generally used for immigrants coming from non-Western countries, especially from Muslim countries. Muslims among immigrant groups in European countries are often criticized for not being integrated into the mainstream society, and the arguments related to this issue are often expressed in a populist and pragmatic way. The main argument of the study is that one of the main threats to national unity and solidarity in European countries is the populist, neo-racist and Islamophobic discourse used against immigrants.
  • Mitoloji ve İlahi Dinlerde İnsanın Yaratılışı

    Ayşegül Hafızoğlu (Siirt University, 2022-06-01)
    Düşünce tarihi boyunca ilk insanın nasıl var olduğu ve varlığının anlamı zihinleri hep meşgul etmiştir. İnsanın nasıl ve niçin yaratıldığı konusu varlığını anlamlı kılma açısından insan için hayati öneme sahiptir. Bu bağlamda en eski uygarlıklarda yaratılışa dair anlatıların olduğunu görmekteyiz. Çeşitli kültür ve coğrafyalarda toplumsal zihnin inşa ettiği bu yaratılış mitoslarında farklılıklar olduğu gibi benzer noktalar da tespit etmek mümkündür. İlahî dinlerde de ilk insanın yaratılış anlatıları ayrı bir önemi haizdir. Bu çalışmada mitolojilerle ilahî dinlerin yaratılış anlatıları arasındaki benzerliklerin ortaya konması ve değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Araştırmada yöntem olarak öncelikle Sümer, Babil, İran ve Türk mitolojilerindeki yaratılış anlatıları incelenmiş daha sonra Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet’te ilk insanın yaratılışı ortaya konarak benzerlikler tespit edilmiş ve değerlendirmeler yapılmıştır. Sümer, Babil, İran ve Türk mitolojilerinde ilk insanın yaratılışında kullanılan en temel maddenin toprak olduğu görülmektedir. Bazı mitolojilerde toprakla birlikte tanrılara ait kan ve gözyaşı insanın yaratılışında hammadde olmuştur. İlahî dinlerde de ilk insan topraktan yaratılmış ve ona Tanrı tarafından ruh üflenmiştir. Hem mitolojilerde hem de dinlerde ilk insanın yaratılış gayesi en genel anlamda Tanrı’ya ya da tanrılara hizmet etmektir. Mitolojilerle ilahî dinlerin yaratılış anlatıları arasındaki benzerlikleri Allah’ın her topluma elçiler göndermesi dolayısıyla aynı kaynaktan bilgilendirilmiş olması gerçeğiyle açıklamak mümkün görünmektedir.
  • İslam Hukuku ve Siyasî Adalet İlişkisine Betimsel Bir Bakış

    Sema Çakır (Siirt University, 2021-06-01)
    Siyaset kavramı ötelerden beri sosyo/politik pratiklerde adalet; devlet, hukuk ve din kavramlarıyla ilişkilendirilmiştir. Mefhûm-u adaletin dinî, ahlakî, hukukî, siyasî, fikrî ve insânî değerler bazında gerçekleştiriliyor olması üst/içkin bir gücü gerekli kılmış ve bu haseple siyasi otoritenin elzemliği gündeme gelmiştir. Her devletin kendine has siyasi meşruiyyet telakkisi vardır. İslam’da devlet ve siyaset anlayışının ana hatları adalet, hakkaniyet, şûra ve ehliyet/liyakat olarak belirlenmiştir. Bu bağlamda idare erkinin siyasi düzlemdeki adaleti/itidali taziminde, Din/İslam Hukuku açısından önemli olan adaletin vukûsudur. Bu noktada İslamiyet, adaletin en adilâne formda vücud bulması için üst bir bakış ile normsal rehberlik yapar. Çalışmamızda modern öncesi dönemde ve modern dünyada İslâm Hukuku’nun bir siyasî sistem öngörüp öngörmediği ve din-siyaset-adalet arasında nasıl bir ilişki kurulması gerektiği, buna mukabil siyasi adalet söylemi etrafında teşekkül eden genel/temel literatür ve dinamikler betimsel olarak ele alınacaktır. Bu makalede güdülen amaç, insanlık tarihinin ilk dönemlerinden itibaren yoğun tartışmalara konu olan din, adalet ve siyaset kavramlarının dinamiklerini ve hangi referanslarla savunulduğunu tespit etmektir. Evvela Batı düşünce dünyasındaki siyaset ve adalet algısı, ardında da bu kavramların İslam dünyasındaki karşılığı başat isimler üzerinden incelenecektir.
  • HZ. MUHAMMED’İN NÜBÜVVETİNİN İSPATI BAĞLAMINDA ZEMAHŞERÎ’NİN İ’CÂZÜ’L-KUR’ÂN ANLAYIŞI

    Selçuk Gezgin (Siirt University, 2021-12-01)
    Mûcize, peygamberlik iddiasında bulunan zatın elinde davasında doğru olduğunu kanıtlamak üzere Allah’ın izniyle gösterdiği harikulâde olaydır. Peygamberlerin gösterdikleri mûcizeler yaşadıkları dönemin öne çıkan özellikleri ile yakından ilgilidir. Hz. Muhammed’in nübüvvetinin en önemli kanıtı olan Kur’ân da Arapların uzman olduğu ve övündükleri belegat ve fesahat alanlarında meydan okuyan bir kitaptır. Bu meydan okuma karşında Araplar aciz kalmış; böylece Hz. Muhammed’in Allah’ın peygamberi olduğu ortaya çıkmıştır. Bu husus üzerinde kelâmcıların herhangi bir ihtilafı yoktur. Ancak Kur’ân’ın Arapları hangi özellikleriyle aciz bıraktığı konusu ulema tarafından tartışılmıştır. İlahî hitabın mûcize olması kadar onun hangi özelliklerinden/yönlerinden dolayı mûcize olduğu konusu da son derece önemlidir. Zira Kur’ân evrensel bir mûcize olduğundan asr-ı saadette olduğu gibi günümüzde de bu mûcizeviliğini korumaktadır. Dolayısıyla Kur’ân, geçmişte olduğu gibi içinde bulunduğumuz dönemde de Hz. Peygamber’in nübüvvetinin ispatı konusunda kilit öneme sahiptir. Buradan hareketle bu çalışmada daha çok dilci yönüyle tanınan Zemahşerî’nin meşhur tefsiri olan Keşşâf ve kelâma dair yazdığı el-Minhâc fî usûli’d-dîn adlı eserleri esas alınarak Kur’ân’ın mûcizevi yönleri ve Allah Resûlünün nübüvvetini nasıl ispatladığı incelenmeye çalışılmıştır. Müellif, İslam düşüncesine kelâmcığı ve tefsirciliğinin yanında daha ziyade dilci yönüyle damga vurmuştur. Bu da Kur’ân’ın öncelikli olarak dil ve edebiyat açısından mûcize kabul edilmesi sebebiyle düşüncelerini son derece önemli kılmaktadır.
  • HULÛL HURAFE MİDİR? KELAMİ AÇIDAN BİR DEĞERLENDİRME

    Yusuf Okşar (Siirt University, 2021-06-01)
    Dinin temel ilkelerinin akıl ve mantık dışı bir takım unsurlarla yozlaştırılması bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle İslam dini çerçevesinde ortaya çıkan bir takım bâtıl inanış ve davranışlar dinin saflığını koruması açısından bir tehdit oluşturmaktadır. Bu durum ilk planda bireyde dine karşı bir yabancılaşma ve dinin kendisinde ise aslından uzaklaşma olarak belirmektedir. Hurafelerin, tarihsel ve toplumsal birçok etkileşim sonucunda kuşaktan kuşağa aktarılma gibi bir özelliğinin bulunması bu sorunun süreğen bir yapıya sahip olduğunu da göstermektedir. Bu açıdan kelam ilminin aslı olan ulûhiyet çerçevesinde dine sonradan dâhil olan hulûl anlayışının tasviri ve tespiti önem arz etmektedir. Hulûl fikrinin bir takım aşırı gulat/sapkın çevrelerce dinin aslından gibi yansıtılıyor ve bir takım tevillerle de savunuluyor olması çalışmanın önemini arttırmaktadır. Bu itibarla öncelikle amacımız kronolojik olarak hulûl anlayışının kavramsal tahlilini yapmak ve diğer din ve inanışlardaki durumunu incelemek olacaktır. Ayrıca İslam düşüncesinde derin izler bırakmış olan hulûl inancının hurafe olup olmadığı epistemolojik açıdan ele alınacaktır. Bunun yanında kelam âlimlerinin, kelamın aslî gayesi çerçevesinde ortaya koydukları zât-sıfat ilişkisi bağlamındaki ontolojik tespitleri hulûl anlayışının hurafe olup olmadığı hakkında bizim için önemlidir. Bu nedenle betimsel nitelikli bu çalışmada doküman taraması yapılarak içerikler ve ilgili örnekler değerlendirilecektir. Son tahlilde hulûl anlayışının İslam dini açısından sınırlı çevreler tarafından dile getirildiği genel anlayışa yansımadığı tespit edilmiştir. Buna karşın diğer din ve akımlar ile var olan kültürel etkileşimin zaman zaman bu söylemlerin toplum içerisinde dillendirilmesine yol açtığı görülmüştür. Ayrıca tanrı ile insan arasındaki ontolojik farklılık ile ilgili vurgular burada daha anlamlı hale gelmektedir.
  • MÂTÜRÎDÎ’NİN BAZI ULÛHİYET MESELELERİNE YAKLAŞIMI

    Hasan Nas (Siirt University, 2021-12-01)
    İslam inancının “aslü’l-usûlü”nü teşkil eden ilâhiyât bahsi, kelâm ilminin en önemli ve karmaşık konularındandır. İlk dönemlerden itibaren Allah’ın zatı, sıfatları ve fiilleri başta olmak üzere ulûhiyet meselelerine dair farklı görüşler ileri sürülmüş ve mühim düşünce ayrılıkları ortaya çıkmıştır. Sünnî kelâmı tesis edenlerden biri olan Ebû Mansûr el-Mâtürîdî de ilâhiyât alanına giren bu hususlarda geniş bir perspektifle özgün fikirler ortaya koymuştur. Mâtürîdî, Allah’ın zâtı ve sıfatları alanına giren mevzularda büyük ölçüde nakle bağlı kalmış, te’vilde bulunması gerektiğinde de özellikle “Allah’tan teşbihin nefyi” hususuna ayrı bir önem vermiştir. O, Allah’ın evrendeki tasarruflarını ifade eden ilahî fiiller konusunda ise sık sık ilahî hikmete vurguda bulunmuş ve Allah’ın kâinatı yaratma amacı gibi insan idrakini aşan hususlarda mutlaka derin ilahî hikmetlerin bulunduğunu bilmemiz gerektiğini belirtmiştir. Bu çalışmada ulûhiyet meselelerinden olan rü’yetullah, Allah’ın arşa istivâsı, Allah’ın kâinatı yaratma amacı, Allah’ın zararlı nesneleri ve şerri yaratmasının hikmeti ve Allah’ın mekânla sınırlandırılamayacağı konularına dair İmam Mâtürîdî’nin yaklaşımlarına yer verilecektir.
  • الالتزام بالمذاهب الأربعة بين الانضباط والجمود - تحليل ومقارنة

    Mohammad Rachıd Aldershawi (Siirt University, 2022-12-01)
    من المعلوم في أصول الفقه أنَّ المكلَّف إما أن يكون مجتهداً أو مقلِّداً، فالأول هو القادر على استنباط الأحكام الشرعية من أدلتها مباشرةً، وهذا واجبهُ الاجتهاد، والثاني هوالعاجز عن استنباط الأحكام من أدلتها، وهذا عليه أن يقلِّد اﻟﻤﺠتهدين، وقد شاع بين المسلمين تقليد الأئمة الأربعة منذ القرن الرابع الهجري، وتقررت مذاهبهم ﺑﺄصولها وفروعها،وكثُر أتباعها من العلماء والعامَّة، وكانت ظاهرة التقليد هذه محلاً لِوجهتَي نظرٍ متعارضتَين، إحداهما تراها أمراً محموداً، لأن الالتزام ﺑﺎلمذاهب الأربعة كان ضابطاً للفتوى ومانعاً منالفوضى، والثانية ترى أن حصرَ التقليد في هذه المذاهب يتسبَّب في جمود الفقه الإسلامي وعجزه عن مواكبة العصر، وقد تناول البحث وجهتَي النظر هاتين، واتبع منهج المقارنةوالتحليل، ثم تمَّ بيانُ الآﺛﺎر المترتبة عليهما في الواقع المعاصر، واستعانَ البحثُ ﺑﺎلكتب المؤلفة في علم أصول الفقه عامةً وفي ﺑﺎب الاجتهاد والتقليد خاصةً، إضافةً إلى الكتبالمؤلفة في ﺗﺎريخ الفقه، وتوصل البحث إلى نتائج عديدة، أبرزها ضرورة الالتزام ﺑﺎلمذاهب الأربعة في العمل والفتوى، وعدم الخروج عنها إلا لضرورة أو حاجة، وأنَّ هذه المذاهبا كافيةٌ لِتلبيةِ معظم حاجات العصر، فلا يصح وصف الالتزام ﺑﻬا ﺑﺎلجمود، وأنَّ الدعوة إلى التحرر من ا، وأ تمثل الهوُية الفقهية لأهل السُّنَّة والجماعة، فلا ينبغي التهوين من شأسلطان المذاهب الأربعة ترتبت عليها مفاسدُ أهمها عدم انضباط الفتاوى، وإفتاء الناس ﺑﺎلأقوال الشاذَّة، وقد قدَّم البحث أمثلة تطبيقية لخروج بعض الفتاوى والقوانين المعاصرةعن المذاهب الأربعة، موضحاً الضوابط التي ينبغي الالتزام ﺑﻬا.
  • Müslüman Kardeşler, Seyyid Kutub ve Gelecek

    Tamer Yıldırım (Siirt University, 2022-06-01)
    Münir Muhammed Gadban (1942-2014) Suriye’deki Müslüman Kardeşler’in önde gelen isimlerinden biri idi. Türkiye’de Resulullah'ın Hareket Metodu ve Fıkhu’s-Sire adlı eserleriyle tanınmıştır. Özellikle Nebevi Hareket Metodu radikal grupların önem verdiği bir eser haline gelmiştir. Elimizdeki eser Gadban’a ait üç farklı yazıdan oluşmaktadır. Bunlardan ilki olan “Müslüman Kardeşlerin Yerel Sistemlere Karşı Siyasal Mücadelesi” (s. 21-53) adlı yazısı 2012’de Ankara’da düzenlenen “Hasan el-Benna ve Müslüman Kardeşler” adlı sempozyumda sunulan bildirinin çevirisidir. Bu yazının önemi hareketin içerisinde bulunan ve önde gelen birisi tarafından hareketin ve kurucu liderin değerlendirmesini içermesidir. Bildiride Hasan el-Benna’nın istibdat ve otoriter devlet konusundaki düşüncelerine değinilmiş ve bu eksende Seyyid Kutub’un (1906-1966) düşünceleri incelenmeye çalışılmıştır. Buna göre Kutub’un yaşadığı dönemde kendisinin ve Müslümanların tek adam (Cemal Abdunnasır) tarafından hapse atılması, idam edilmesi Yoldaki İşaretler adlı eserinde bir öfke olarak yansımış ve Kutub’un düşüncesi ilkin Allah’ın indirdikleri ile hükmetmeyen tağut yöneticilerin devrilmesi devamında toplumun değişmesinin terbiye yoluyla gerçekleştirilmesini içermektedir. Gadban’a göre Kutub’un öldürülmesini enternasyonal Komünizm istemiş ve Abdunnasır, Müslüman Kardeşlere saldırıyı Moskova’dan ilan etmiştir. Bu bölümde ayrıca Müslüman Kardeşlerin çeşitli Arap ülkelerindeki ilk kuruluş dönemine, kurucu isimlerine ve Hama olaylarına değinilmiştir. Sonuç olarak Gadban, İslami hareketlerin sözde demokratik olan sistemlerin koşullarına göre farklı ülkelerde diyalog kurma metoduyla hareket ettiğini belirtmiştir. Bu bölümde dipnotta eserlerin künyelerinin gösterilmesinde sorunlar bulunmaktadır.
  • Elvan Çelebi Türbesi Ziyaretçilerinin Görüşlerinin İncelenmesi

    Eyyüp Kayacı (Siirt University, 2022-06-01)
    Anadolu’nun her bölgesinde halk tarafından veli, ermiş, dede, pir gibi adlar verilen şahıslara ait türbelere rastlanmaktadır. Dinî-tasavvufi bağlamda halk tarafından Allah dostu olarak kabul edilen bu kişiler, anlatılan kerametleri ile ölümlerinin ardından inandırıcılık özelliklerini daha da arttırmışlardır. Bunun sonucu olarak kutsallaştırılan bu türbelere yapılan ziyaretlerin birey ve toplum üzerinde birtakım yansımaları olduğu görülmektedir. Buna bağlı olarak, Elvan Çelebi türbesine yapılan ziyaretlerin birey ve toplum üzerindeki etkileri araştırılmıştır. Bu araştırmada, kutsal, kutsal mekân ve türbe ziyaretinin kavramsal çerçevesi ortaya konduktan sonra, Elvan Çelebi’nin kim olduğu ve sosyo-kültürel hayattaki yeri üzerinde durulmuş, türbe ve bulunduğu bölge hakkında bilgiler verilmiştir. Bu bağlamda, Elvan Çelebi Türbesini ziyaret edenler ile mülakat yapılarak elde edilen veriler yorumlanmıştır. Araştırma sonucunda, yapılan türbe ziyaretlerinin bireyin dini düşünce, duygu, tutum ve inançları üzerinde etkilerinin olduğu tespit edilmiştir. Gerek geçmişte gerekse günümüzde, stresli olanların, hastalıklarına şifa arayanların, çocuğu olmayanların, adak adayanların, dua ve ziyaret ile huzurlu bir yaşam isteyenlerin ziyaret ettikleri Elvan Çelebi Türbesinin Çorum’un dini ve sosyo-kültürel hayatına canlılık katmaya devam ettiği söylenebilir.
  • Endülüs Çökerken Musibetlerin Mürekkebiyle Saadetin Fıkhını Yazan Bir Müellif: İbn Âsım ve Cennetü’r-Ridâ Adlı Eseri

    Adnan Arslan (Siirt University, 2021-06-01)
    İslam tarihinde Müslümanların askeri ve siyasi açıdan en büyük muvaffakiyetleri arasında zikredilen İspanya’nın fethi ilim, edebiyat, sanat ve mimari alanlarında harikulade izler bırakarak yedi asır sonra nihayet bulmuştur. Son iki buçuk asır İber Yarımadası’nın Güneydoğusuna sıkışıp kalan Müslümanlar bir taraftan Kastilya ve Aragon gibi krallıkların tehdit ve saldırılarına maruz kalırken diğer taraftan da içeride hâkimiyet mücadeleleriyle takatlerini tüketmişlerdir. Endülüs’te Müslümanların son kalesi olan Nasrîlerin son yıllarında sır kâtipliği gibi önemli bürokratik görevler üstlenmiş İbn Âsım güçlü bir edebiyatçı ve nüfuzlu bir fakihtir. En yakını olduğu Sultan Gâlib Billâh’ın defalarca tahttan indirilmesiyle siyasi çalkantıların yaşandığı, çekirge istilasının ekonomiyi mahvettiği, Hristiyan saldırılarının kapıya dayandığı ve tüm bunların da ötesinde Müslümanların Hristiyanca yaşamaya meylettiği bir devre tanıklık etmiştir. Yaşadığı olumsuzluklar onun isyanını değil, bilakis kadere olan teslimiyetini kuvvetlendirmiştir. Musibetler içerisinde ilahi adalet ve rahmetin tecellilerini bizzat gördüğü için yaşadığı huzur dolu halet-i ruhiyeyi hayat tecrübelerinin içerisinde Müslümanlara aktarmak istemiştir. Bu çalışmada İbn Âsım’ın mevzubahis eseri içerik bakımından incelenecektir. el-Ferac be’deş-şidde başlıklı telif geleneğinin bir devamı sayılabilecek eser tasviri bir yöntemle ele alınacaktır.
  • Zeccâc’ın Me‘âni’l-Kur’ân ve İ‘râbuhu Adlı Eserinde İstişhâd Metodu

    Mucahit Ekinci (Siirt University, 2022-12-01)
    Arap dili alanında birçok eser telif etmiş olan Zeccâc, Me‘âni’l-Kur’ân ve İ‘râbuhu adlı tefsirinde âyetleri dil açısından incelemiş; kelime yapısı ve nahiv kurallarıyla ilgili beyanlarda bulunmuştur. Bu açıklamaları yaparken de Kur’ân’dan, Hadisten, şiirden ve Arap lehçelerinden istişhâdda bulunmuştur. Zeccâc’ın bu eserinde beş yüz civarı şiirle istişhâdda bulunduğu görülmektedir. Bu bağlamda çalışmamızda Zeccâc’ın Me‘âni’l-Kur’ân ve İ‘râbuhu adlı eserinde istişhâd metodu ele alınmıştır. Çalışma giriş ve üç ana başlıktan oluşmaktadır. Zeccâc’ın hayatına ve Me‘âni’l-Kur’ân adlı eserine kısaca temas edildikten sonra istişhâd kavramı ve Arap dilinde istişhâdın yeri ve önemi incelenmiş olup Zeccâc’ın Me‘âni’l-Kur’ân’ındaki istişhâd metodu örneklerle aktarılmıştır.
  • Sühreverdî’nin İrfanî Risâlelerinde Misâl Âlemi Sembolü

    Buşra Arslan Meçin (Siirt University, 2022-06-01)
    Sühreverdî’nin daha çok Farsça olarak kaleme aldığı irfânî risâleleri, rûhânî âlemin sınırsız özgürlükler alanından, maddî âlemin hapishanesi ve beden kafesine esir düşen insanoğlunun hakikat arayışını konu edinmektedir. Bu risâlelerde anlatılan hadiseler sembolik hikâyelerdir ve bu hikâyelerde yaşanılanlar misâl âlemine çıkan sâlikin başından geçen hakikatlerin ifadeleridir. Bu nedenle bu semboller, aslî vatanından koparıldığı için bellek yitimine maruz kalan ve böylece gaflete düşen insanoğlunun hakikî özünü arayıp bulmada kilit rol oynamaktadır. Bu hikâyeleri bilmek ve anlamak için misâl âlemini ve o âlemin içinde bulunduğu mertebeyi bilmek gerekir. Ancak bu mertebe, aklî ve felsefî burhanla değil kalbî ve zevkî mârifetle bilinebilir. Bu çalışmada amaç, Sühreverdî’nin, hissedilir âlemden misâl âlemine ve misâl âleminden akıllar âlemine tırmanan içsel ve rûhânî seferlerini remzettiği irfânî risâlelerindeki sembolizmi misâl âlemi çerçevesinde yorumlamaktır. Bu çalışmayla duyusal âlemdeki albenilerin cazibelerine kapılan ve bellek yitimine uğrayan sürgün diyarındaki insanın yaşadığı trajik yabancılaşmaya dikkat çekmek ve anavatanı hatırlatmak sûretiyle derin gafletten kurtuluşuna perde aralama yolunda küçük bir çaba olması hedeflenmektedir.
  • Mebâhis fî ‘ulûmi’l-Kur’ân

    Ahmet Taşdoğan (Siirt University, 2021-12-01)
    Mennâ‘ el-Kattân’ın kaleme aldığı “Mebâhis fî ‘ulûmi’l-Kur’ân” adlı eser genel olarak incelendiği zaman; yazarın mübhemâü’l-Kur’ân, müşkilü’l-Kur’ân, mecâzü’l-Kur’ân ile vücûh ve nezâir gibi konulara değinmemesi, kitabın eksikliklerinden biri olarak görülmektedir. Çalışma, bu yönüyle diğer tefsir usûlü kitaplarından ayrılmaktadır. Yazar, kitabın daha kapsayıcı olması, Kur’ân ilimlerinin genelini barındırması için diğer ilimlerden az da olsa açıklamalar yapmıştır. Ayrıca “Bu eser, Suyûtî’nin güzel bir özeti şeklindedir” denilebilir. Zira Suyûtî’nin el-İtkân adlı kitabı ile karşılaştırıldığında yukarıda saydığımız konular hariç genelde Suyûtî’de bulunan her şey az veya çok bu eserde de bulunmaktadır. Eserin şematik ve sade bir dil kullanılarak kaleme alınması ile birlikte sunulan bilgilerin karşılaştırmalar yapılarak okuyucuya aktarılması yönlerinin araştırmacılar için faydalı olduğu düşünülmektedir.
  • Tüketim Toplumu ve Din

    Şeyma Sevgi (Siirt University, 2022-06-01)
    Tüketim Toplumu ve Din kitabı Prof. Dr. İsmail Demirezen’ in akıcı üslubuyla 2015 yılında Ensar Neşriyat tarafından basılmıştır. Kitap beş temel bölümden oluşmaktadır. Bu çalışmada kitabın tanıtımı yapılmış; tüketim toplumunun din ile etkileşimi ele alınmıştır.

عرض المزيد